İKÜ Hukuk Fakültesi tarafından İzmir’in Çeşme ilçesinde “Uluslararası İnsan Hakları Akademisi 21’inci Yaz Sempozyumu” düzenlendi. Sempozyumda; İKÜ Rektörü Prof. Dr. Erhan Güzel, Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dr. h.c. mult. Bahri Öztürk, Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Prof. Dr. Engin Yıldırım, Yargıtay 13. Ceza Dairesi Başkanı ve Yargıtay İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Vuslat Dirim, Prof. Dr. Albin Eser ile Prof. Dr. Klaus Tolksdorf konuşma yaptı.
İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) Hukuk Fakültesi, 4-10 Eylül 2018 tarihleri arasında Çeşme-İzmir’de “Uluslararası İnsan Hakları Akademisi 21’inci Yaz Sempozyumu”nu gerçekleştirdi. Sempozyumun açılışında konuşan İKÜ Rektörü Prof. Dr. Erhan Güzel, insan haklarının evrensel değerleriyle, hak ve özgürlüklerin en önemli teminatı olması nedeniyle küresel kamuoyunun da gündeminde olan konuların başında geldiğini söyledi. Rektörümüz, "Ne yazık ki bu konular çoğunlukla tüm dünyada sıklıkla örnekleri görülen insan hakları ihlallerinden ibaret olmaktadır. Refah seviyesinin yüksek olduğu, demokrasinin olgunlaştığı, devletin ve bireyin alanlarının etkin şekilde ayrıştığı ve belirginleştiği ülkelerde ve tüm dünyada insan haklarının yok sayıldığı, ihlal edildiği örnekleri görüyoruz. Tüm insanların eşit olduğuna inanan bireysel hak ve özgürlüklerin savunucusu olan herkesin mücadele vermesi gereken insan hakları ihlallerine karşı, uluslararası örgütlere, hükümetlere, hukukçulara ve üniversitelere önemli görevler düşüyor" diye konuştu.
“HEDEF, YANLIŞ ALGIYI DÜZELTMEK”
Hukuk Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Dr. h.c. mult. Bahri Öztürk, Uluslararası İnsan Hakları Akademisi'nin Yaz Sempozyumu'nda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının tartışıldığı bilimsel bir ortam oluşturduklarını belirterek, sempozyuma üst düzey katılım sağlandığını vurguladı. Uluslararası İnsan Hakları Akademisi’nin yüksek yargı yerleri tarafından dikkate alındığını kaydeden Prof. Dr. Dr. h.c. mult. Öztürk, “Bu sene darbe girişiminden sonra yaşanan bazı olumsuzlukların yurt dışında abartılarak farklı algılanmasına yol açtığını görünce bu yönde bir çalışma yapmaya karar verdik. İlkini geçen sene yaptık ve başarılı olduğunu yurt dışına gittiğimizde gördük. Bazı yanlış anlamaların giderildiğini gördük. Ancak bu toplantıda da görüyoruz ki, bu algı daha tamamen bitmiş değil. Çünkü Avrupa’da FETÖ denilen teşkilat fevkalade yaygın, köşe başlarını tutmuş vaziyette. Onun için bu mücadelenin sürmesi lazım. Ama bu mücadelenin burada yapılış tarzı bilimseldir. O çerçevede de insan hakları anlamında Türkiye'de yaşanan son gelişmeleri değerlendiriyoruz. Özellikle olumlu gelişmeler üzerinde de durmaya gayret ediyoruz” dedi.
OHAL’in kaldırılmasına karşın yurt dışında bazı yanlış söylentilerin devam ettiğini ileri süren hocamız şunları ifade etti:
“Başkanlık sistemi ile olağanüstü halin sürekli hale getirildiği yönünde yersiz duyumlar alıyoruz. Bunların gerçekle uzaktan yakından alakası olmadığını ifade edebilmek için çalışma yaptık. 2017 yılında yapılan anayasa değişikliği gösteriyor ki, artık OHAL’de olduğu gibi, temel hak ve özgürlükler kanun hükmünde kararname ile düzenlenemez. Olağanüstü halin kaldırılması çok büyük bir adım. İnsan hayatında rahatlamayı da görüyorsunuz. Başkanlık sisteminin de anlaşılmaya başlanmasıyla bazı endişelerin giderileceğine inanıyoruz. Bizim yaptığımız, insan hakları konusundaki gelişmeleri ele almak. Ancak çalışmalar, son iki yılda darbe girişimi yüzünden ortaya çıkan yanlış algı ile ilgili yapılmaya başlandı mecburen. Çünkü insan hakları hakkında konuşmaya başladığınızda karşınıza ilk çıkan şey FETÖ. Bu teşkilatla ilgili olarak batıda fevkalade farklı bir algı var. Bununla ilgili süreçleri bilmedikleri için kendi kafa yapıları ile Türkiye ile ilgili algıları değişiyor. Biz yıllardır uğraşıyoruz algıyı gerçeğe dönüştürmek için. Algılarla işimiz yok, gerçeklerle ilgimiz var. Ülkede insan hakkı ihlali varsa o sana oluyor demektir. Yarın sana da gelir. İnsan hakkı ihlali varsa onunla mücadele etmek lazım, yokken ‘var’ deniyorsa onun da üzerine gitmek lazım. Şimdi yapılan maalesef o. Ben bu algıların bu tür toplantılarla daha rahat azaltılabileceği kanaatindeyim.”
BİREYSEL BAŞVURULARDA ARTIŞ
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Prof. Dr. Engin Yıldırım, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'nin evrensel insan hakları standartlarının bu toplumda yerleştirilmesi doğrultusunda yoğun çalıştığına dikkat çekerek, “2012 yılına kadar Anayasa Mahkemesi norm denetimi ağırlıklı bir çalışma yürütmekteydi. 2010 yılındaki anayasa değişikliği ile kabul edilen yeni bir düzenleme anayasal sisteme girdi. 2012'den bu yana Anayasa Mahkemesi'ne 194 bin bireysel başvuru yapıldı. 194 bin bireysel başvurunun kabaca 150 bini sonuçlandırıldı. Darbe teşebbüsünden önce Anayasa Mahkemesi önüne gelen bireysel başvuruların yaklaşık yüzde 70'ini bir yıl içinde sonuçlandırmaya başlamıştı. Darbe teşebbüsü ve OHAL bireysel başvuru sayısında artışlara yol açtı. Komisyon kurulması bireysel başvuru yükünü kısmen azalttı” dedi.
Sonuçlanan başvurulardan 2 bininde ihlal bulunduğunu ifade eden Yıldırım, bu rakamın çok da yüksek olmadığını belirterek, "Dünyadaki tüm sistemlerle karşılaştırıldığında, Almanya ve İspanya anayasa mahkemelerinden yola çıkarsak, ihlal bulunan başvuruların tüm başvuruların içinde küçük bir kısmı oluşturduğunu görürüz. Vatandaşların Anayasa Mahkemesi'ni temyiz mahkemesi gibi algılama eğilimleri var. Ülkemizde bireysel başvuru 2004 yılında ciddi olarak tartışılmış. Yüksek yargı organlarının bu başvuru sisteminin bir temyiz uygulamasına neden olacağı endişelerinden hareketle o dönemde uygulama alanı bulamamış. Şu anda Anayasa Mahkemesi ile diğer yüksek yargı yerleri arasında ciddi bir uyum olduğunu görüyorum. Bu bireysel başvurunun etkinliği açısından sevindirici bir gelişme" diye konuştu.
KAMUYA ORTAK SORUMLULUK
Anayasa Mahkemesi kararlarının bazı kesimler tarafından beğenilirken bazı kesimler tarafından sert bir dille eleştirildiğini belirten Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Prof. Dr. Engin Yıldırım, şunları söyledi:
"Anayasa Mahkemesi OHAL döneminde verdiği kararlar nedeniyle sıklıkla eleştirildi. Türkiye'nin karşılaştığı insan hakları sorunlarının çözümünde tüm yükü Anayasa Mahkemesi'ne yüklemek bence biraz haksızlıktır. Bütün sıkıntıların nedeni olarak 17 üye ve 95 raportörü sorumlu görmek biraz fazla oluyor. Bu gibi alanlardaki sorunların çözümü tüm kamu birimlerini ilgilendirir. Tüm kamu otoriteleri tüm işlemlerinde anayasamızın öngördüğü gibi hukuk devleti ve insan haklarına saygıya dayanan uygulamaları teşvik ederlerse, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100'üncü yılında çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma konusunda ciddi adımlar atmış olur."
İNSAN HAKLARINDA AB STANDARTLARI
Yargıtay’ın 150. kuruluş yıldönümü olduğunu ifade eden Yargıtay 13’üncü Ceza Dairesi Başkanı Vuslat Dirim de, insan hakları ve hukuk devleti ilkesinin insanlığın ortak değerlerinden olduğunu dile getirdi. Türk milletinin de bu değerlere gönülden bağlı olduğunu vurgulayan Dirim, “Son zamanlarda yaşanan bir takım konjonktürel gelişmeler kimseyi yanıltmasın. Türkiye Cumhuriyeti Devleti çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmayı hedeflemekte ve en azından insan hakları açısından AB standartlarını yakalamayı istemektedir. Biz yaklaşık iki asır öncesinden tercihini batıdan yana kullanmış bir devletiz. Devletin bütün kurumları, özellikle de Yargıtay insan haklarına ve hukuk devleti ilkelerine saygınlık gereği, insan hakları ihlalleri ortaya çıktığında en kısa zamanda mağduriyetlerin giderilmesi için azami gayret göstermektedir” dedi.
Türkiye Cumhuriyeti ve demokrasinin 15 Temmuz 2016’da çok vahim bir saldırıya uğradığını hatırlatan Dirim, o gece yapılanların dünyanın her yerinde en ağır cezaları gerektiren suçlardan biri olduğunu vurguladı. Bu olayın sorumlularının hukuk devleti çerçevesinde hak ettikleri cezayı alması için çaba gösterildiğini anlatan Vuslat Dirim, “Yaşanan sıkıntılara rağmen Türkiye Cumhuriyeti ve Türk halkının hukuka, demokrasiye ve adalete olan inancı aynen devam etmektedir. Onun içindir ki 685 sayılı KHK ile OHAL kapsamında alınan tedbirler nedeniyle mağdur olduğunu düşünen kişi ve kuruluşların yargı öncesi başvurabilecekleri bir itiraz komisyonu kurulmasına karar verilmiştir. Kuşkusuz OHAL İtiraz Komisyonu'nun kurulması Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuru haklarını ortadan kaldırmamaktadır” dedi.
CEZA HUKUKUNUN ÖNEMİ
Geçen yıl da akademiye katıldığını ve OHAL nedeniyle endişeli geldiğini ifade eden Almanya’nın önemli Ceza Hukukçularından ve Freiburg Max-Planck Enstitüsü Onursal Müdürü Prof. Dr. Dr. h.c. mult. Albin Eser verimli bir akademi geçirerek, katılanların ülkelerine büyük mutlulukla döndüklerini ifade etti. Avrupa Ceza ve Ceza Usul Hukuku'nda İnsan Hakları Güvencesi başlıklı sunumunda insan hakları için ceza hukukunun büyük önem taşıdığını belirten Eser, “İnsan hakları ceza hukuku ile en iyi şekilde korunabilir. Diğer yandan bireyi devlet tarafından gelebilecek müdahalelere karşı korumak, insan haklarının korunması, ceza hukuku kadar hiçbir alanda bulunmamaktadır” diye konuştu.
SÖZLEŞMEYE ELEŞTİRİ
Hangi ülkede bulundukları önemli olmaksızın Avrupa’daki insanların her durumda devletin keyfiliğinden korunduklarına ve insan haklarına zarar verilmeyeceğine güven duymak istediğini anlatan Federal Almanya Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Klaus Tolksdorf ise “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa'da hukukun üstünlüğü için gerçekten güçlü ve uygulanabilir bir temel olabilir. Ancak gerçekte bu kalitesini kanıtlamak pek mümkün değil. Aksine sözleşmeye üye devletlere göz attığımızda maalesef vatandaşların bazı durumlarda insan hakları bakımından hala çok zayıf güvence altında oldukları görülmektedir” dedi.