KADIN, MİMARLIK VE KENT

prof.dr neslihan dosoğlu

Prof. Dr. Neslihan Dostoğlu
İstanbul Kültür Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı

Tarihte Kadınlar ve Yapılı Çevre 

Kadınların yapılı çevrenin oluşumundaki rolü tarihte genellikle göz ardı edilmiştir. Oysa, kadınlar tarihteki ilk yapı ustaları (builder) olarak kabul edilebilir. Toplumdaki ilk işbölümünden sonra erkekler avcılık, kadınlar ise önce toplayıcılık, daha sonra ise tarım alanlarının denetimi görevlerini üstlendiklerinde, erkekler hareketli bir yaşam sürerken, kadınlar mekansal ve fonksiyonel olarak belli bir bölgeye bağımlı kaldıkları için ilk barınakların yapımından sorumlu olmuşlardır.

Kadınların yapılı çevrenin oluşumundaki rolü tarihte genellikle göz ardı edilmiştir. Oysa, kadınlar tarihteki ilk yapı ustaları (builder) olarak kabul edilebilir. Toplumdaki ilk işbölümünden sonra erkekler avcılık, kadınlar ise önce toplayıcılık, daha sonra ise tarım alanlarının denetimi görevlerini üstlendiklerinde, erkekler hareketli bir yaşam sürerken, kadınlar mekansal ve fonksiyonel olarak belli bir bölgeye bağımlı kaldıkları için ilk barınakların yapımından sorumlu olmuşlardır. Ancak, kültürün bir fonksiyonu olan mimarlığın, barınma ve hayatta kalabilmenin bir fonksiyonu olan inşa etmekten farklılaşması sürecinde kadınlar yapılı çevrenin oluşumunda marjinal bir rol üstlenmek zorunda kalmışlardır (Torre, 1977, s.11). 

Julia MorganUzun bir süre rahip, kral veya aristokrat gibi varlıklı işverenler için anıtsal eserler üreten mimarlar, onsekizinci yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’de başlayıp diğer ülkeleri de zaman içinde etkisi altına alan Endüstri Devrimi’nden itibaren farklı sosyal grupların bina gereksinimlerini de cevaplamak zorunda kalmış, bu süreçte mimarların toplumdaki rolü yeniden tanımlanmıştır. 

17. yüzyıl sonunda ilk resmi mimarlık okulu Fransa’da kurulmuş, giderek yaygınlaşan mimarlık eğitimi sistemi içinde zamanla kadın öğrenciler de yer almaya başlamıştır. Ancak, bu süreç oldukça zorlu ve sancılı olmuştur. Örneğin, Ecole des Beaux-Arts, Paris’te 1797’de kurulduktan ancak yüz yıl sonra, 1897’de ilk kadın öğrenciyi kabul etmiştir. 

18. yüzyıl sonundan 20. yüzyıl başlarına kadar Beaux-Arts atölye geleneğinin benimsendiği dönemde, konut mimarisi ve özellikle iç mekanlar kadınların uzmanlaştığı alanlar olarak belirmiştir çünkü bu tür bir alan  diğer kadınların gereksinmeleri ile ilgilidir ve erkek mimarlar tarafından cazip bulunmamaktadır (Wright, 1977, s.280). Bir kimlik arayışı içinde olan kadın mimarların erkekler gibi aktif, cesur ve yarışmacı olmaları toplumda uygun görülmediği için kadınların toplumsal statüleriyle mesleki gereksinimler çelişmiştir. Ancak, kadınlar bu dönemde, mesleki düzeni değiştirmek için belli bir dayanışma içinde değildir. Hatta, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1930’lardaki Kriz döneminde işler azalınca evli kadınların işe başvurmalarının bazı kentlerde yasaklanması gibi durumlarda bile kadınlar politik olarak örgütlenememiştir (Wright, 1977, s. 296). 

21. yüzyılın başlarında kadın mimarlarla ilgili sorunların değişik boyutlarda devam etmekte olduğu görülmektedir. Sayılardaki artışa rağmen, kadın mimarların mimarlık ortamında ve kamuoyunda kabul görmesi erkek meslektaşlarına oranla daha sınırlıdır. 

Türkiye’de Kadınlar ve Yapılı Çevre

Tarih boyunca dünyada kadınların mimarlık mesleğinde arka planda kalma eğilimi Türkiye’deki kadın mimarlar için de geçerliliğini sürdürmektedir. Kadınların toplumsal yaşama katılmaları Osmanlı İmparatorluğu’nun ancak son dönemlerinde, 19. yüzyılın birinci yarısında Sultan Abdülmecid’in politik reformlarıyla başlayan ve 1908-1919 yılları arasında İkinci Meşrutiyet Döneminde kapsamı genişleyen Batılılaşma ve modernleşme sürecinde mümkün olmuş, mimarlık ortamına katılmaları ise Cumhuriyet döneminde gerçekleşmiştir.

2.	Leman Tomsu ve Münevver Belen Akademi merdivenlerinde arkadaşlarıylaTürkiye’de Cumhuriyet’in ilanından sonra mimarlık alanındaki gelişmeler sürecinde kadınların konumu incelendiğinde, ataerkil, dini bir yapıdan laik bir yapıya geçişin etkilerini görmek mümkündür. Gerçekten de, Türkiye’de kadınların, “erkek mesleği” olarak bilinen mimarlığa ilgi duymaya başlaması, Cumhuriyet’in kurulmasından sonra, Atatürk’ün Türkiye’deki modernleşme projesinde kadınlara verdiği önem dolayısıyla söz konusu olmuştur (Arat, 1998, ss.82-98). İlk kadın mimarlar Leman Tomsu ve Münevver Belen 1882’de Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi ismiyle Osmanlıların ilk resmi mimarlık okulu olarak kurulan ve 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi olarak ismi değiştirilen okuldan 1934 yılında mezun olmuştur. Çeşitli araştırmalar, 1934-1950 yılları arasında Akademi mezunlarının sadece %4-6’sının kadın olduğunu göstermektedir. Ancak,1944’te İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin kurulması ve 1950’li yıllardan itibaren Türkiye’nin değişik bölgelerinde pekçok Mimarlık Bölümü’nün açılmasıyla birlikte Türkiye’deki mimarlık öğrencilerinin sayısı ve bu sayı içinde kadın mimarların oranı giderek artmış ve günümüzde %60’lara ulaşmıştır.

Bu oranlar göz önüne alındığında, geçmişte fiziksel çevrenin pek azının kadın mimarlar tarafından tasarlanmış olması olağan karşılanabilir. Asıl şaşırtıcı olan, 1980’li yıllardan sonra bile kadın mimarların Türkiye’de fiziksel çevrenin oluşumuna katkısının sınırlı olmaya devam etmesidir. 4 Mart 2019 Mimarlar Odası verilerine göre Oda’ya kayıtlı kadın mimarların toplam mezun sayısına oranı %45’tir. Son yıllarda yıl bazında Oda’ya kaydolan kadın mimar sayısı ise erkek mimarların sayısını aşmaya başlamıştır. Örneğin 2018 yılında Oda’ya kaydolan kadın mimarların oranı %51’e ulaşmıştır. Ancak, yine aynı yıl Mimarlar Odası’na büro tescili yaptıran mimarların sadece %32’sinin kadın olması, Mimarlar Odası Üye profili incelendiğinde yapı denetiminde çalışanların sadece %36’sının, şantiye şefi olarak çalışanların %38’inin kadın olması Türkiye’de kadın mimarların erkek meslektaşlarına oranla iş hayatına daha az katılabildiklerini göstermektedir. Çeşitli araştırmaların ortaya çıkardığı bir başka gerçek de idari statüdeki kadın oranının oldukça düşük olmasıdır. 

Doksan altı yıllık Cumhuriyet tarihimizde kadın mimarların konumu genel olarak incelendiğinde, Cumhuriyet’in 1923’te kurulmasının ardından Atatürk’ün “kadınları dışlayan bir milletin çağdaş olamayacağını; uygar bir ülkede kadınların erkekler kadar önemli bir rol oynayacağını” (Urgan, s.119) vurgulamasının ve kadınların sosyal statüsünü iyileştirmek için çok kısa bir sürede, o dönemde Avrupa’daki bazı ülkelerde bile görülmeyen reformlar yapmasının Türkiye’de bazı paradokslara yol açtığı söylenebilir. 6.3.2018 tarihindeki TÜİK verilerine göre Türkiye genelinde 2016 yılında 25+ yaş okuryazar olmayan nüfus oranı toplam %5,1 iken, kadınlarda bu oran %8,5, erkeklerde ise %1,6’dır. 25+ yaş yüksekokul veya fakülteden mezun oranı ise toplamda %16,5, kadınlarda %14,2, erkeklerde %18,8’dir. Dolayısıyla üniversitelerde kadın öğrenci sayısı ile erkek öğrenci sayıları birbirine oldukça yakındır. YÖK’ün açıkladığı sayılara göre 2017-18 öğretim yılında üniversitelerdeki kadın öğrencilerin sayısı, Batı’daki gelişmiş ülkelerdekine benzer bir biçimde yükselmiş, %47 gibi bir orana ulaşmıştır. Ancak istihdam açısından bakıldığında, farklı bir durum söz konusu olmaktadır. +15 yaş üzerindeki nüfusun %46,3’ü istihdam edilirken, kadınlarda bu oran %28’de kalmakta, erkeklerde ise %65,1 olarak görülmektedir.  

Mimarlık Bölümlerindeki kadın öğrenci oranı ise daha önce de belirtildiği gibi %60’lara ulaşmıştır. Giderek artan kadın mimarlık öğrenci sayısı Türkiye’de mimarlığın artık erkekler için cazip bir meslek olma özelliğini kaybettiğini göstermektedir. Başka mesleklerde de görüldüğü gibi, erkekler daha prestijli ve ödüllendirici alanlarda yoğunlaşmakta, idari yapıyla direkt ilişkisi olmayan alanları kadınlara bırakmaktadır (Acar, ss.199-203). 

Sonuç

Son yıllarda Türkiye’deki kadın mimarlık mezunlarının oranı toplam mimarlık mezunlarının  %60’ı civarında olmasına rağmen, Mimarlar Odası’na büro tescili yaptıran kadın mimarların oranı %32’dir. Bunun yanısıra, idari pozisyonlardaki kadın oranı oldukça düşüktür. Sonuç olarak Türkiye’de kadın mimar sayısının giderek artmasına rağmen, kadınların fiziksel çevrenin tasarımıyla ilgili üstlendikleri sorumlulukta aynı oranda artış olmamaktadır. 

Türkiye ile ilgili bu değerlendirmeler, dünyada mimarlık ortamındaki durumla benzerlikler göstermektedir. Dünyada pekçok kadın mimar bir yandan mimarlık kariyerinde ilerlemeye çalışırken, diğer yandan cam bir tavana çarparak mesleği terk etmekte veya mesleğin dışına itilmektedir. Mimarlık eğitimi almış kadınların önemli bir kısmının mesleklerini terk etmesi aslında hem kişi için bir kayıp, hem de ülke için bir kaynak israfıdır. Oysa kadının, fiziksel çevrenin hem tasarımcısı, hem de kullanıcısı olarak farklı deneyimlerini mekana aktarması, çevresel kaliteyi artırabilme potansiyelini taşımaktadır.

KAYNAKLAR
ACAR, F.,1994, ”Türkiye’de Kadınların Yüksek Öğrenim Deneyimi”, ARAT, N. (ed.), Türkiye’de Kadın Olmak, İstanbul: Say Dağıtım, ss. 195-211.

ARAT, Y., 1998, “Türkiye’de Modernleşme Projesi ve Kadınlar”, BOZDOĞAN, S. ve KASABA, R. (ed.), Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal Kimlik, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, ss. 82-98.

DOSTOĞLU, N. (ed.), 2005, Cumhuriyet Döneminde Kadın ve Mimarlık, Ankara: TMMOB Mimarlar Odası.

TORRE, S., 1977, Women in American Architecture, New York: Whitney Library of Design.

URGAN, M., 1998, Bir Dinazorun Anıları, İstanbul: YKY.

WRIGHT, G., 1977, “On the Fringe of the Profession: Women in American Architecture”, KOSTOF, S. (ed.), The Architect, New York: Oxford University Press, ss.280-308. 


ŞEKİLLER
1.    Julia Morgan, Ecole des Beaux-Arts’a kabul edilen ilk kadın mimarlık öğrencisi (www.califoniamuseum.org)
2.    Leman Tomsu ve Münevver Belen Akademi merdivenlerinde arkadaşlarıyla (Bercis Levend Aile Arşivi)


Son Güncelleme Tarihi: Sa, 05/03/2019 - 17:33