Av. Nil Tunca
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kadın sorunlarına dikkat çekmek, farkındalık yaratmak ve toplumun her kademesindeki kişi ve kurumları çözüm aramaya yöneltmek bakımından sembolik, fakat önemli bir gündür.
Hiç kuşkusuz bu sorunlar tek bir gün hatırlamakla ya da hatırlatmakla üstesinden gelinecek kadar basit ve az değildir. Yıllar içinde bütün dünyada pek uzun bir yol kat edilmiş, ancak istenilen hedeflere, noktaya hala ulaşılamamıştır. Özellikle ataerkil ve çağdaş olmayan toplumlarda bu durum daha da belirgindir.
Yazımda öncelikle KADIN HAREKETİ 'nin dünyadaki ve ülkemizdeki gelişimine yer vermek istiyorum.
DÜNYADA 8 MART’IN DOĞUŞU VE KADIN HAKLARI MÜCADELESİ
Kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olma mücadelesinin tarihi 1789 Fransız devrimine kadar uzanmaktadır. Devrimle birlikte oluşturulan Fransız Ulusal Meclisinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin temelini oluşturan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi okunmuştur. Ancak bu metinde yer alan insan (homme) sözcüğünün sadece erkekleri kastettiğini söyleyen Olympe De Gouges, 1791 yılında İnsanlık tarihinde ilk kadın hakları bildirgesi olan “Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları” bildirgesini yayımlamış; “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini” savunmuş ve Fransız Devriminin kadınlara karşı duyarsızlığını eleştirmiştir. Bu nedenle Olympe De Gouges Kadın Hakları mücadelesini ilk olarak başlatan ve hiç unutulmaması gereken bir isim olarak tarihe geçmiş; ancak ne yazık ki yazdığı “Kadın Hakları Bildirgesi” nedeni ile 1793 yılında ölüm cezasına çarptırılmıştır.
Bundan sonra kadınların kendi hakları için mücadeleye başlaması 19.yüzyılın ortalarını bulmuştur. Bilindiği gibi 8 Mart 1857 tarihinde New York kentinde tekstil işçisi kadınlar günlük çalışma saatlerinin 16 saat oluşuna, buna karşılık ödenen ücretin azlığına, insanlık dışı çalışma koşullarına isyan etmişler ve greve başlamışlardır. Grevi önlemek için polis, işçileri fabrika binasını kilitlemiş; o sırada çıkan yangında dışarı çıkamayan 123 kadın işçi hayatını kaybetmiştir.
Bu olaydan 53 yıl sonra; 1910 yılında Kopenhag’da toplanan Uluslararası Kadın Konferansında Alman Sosyal Demokrat Partisi liderlerinden Clara ZETKİN, 1857 yılında tekstil fabrikasında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın anma günü ilan edilmesini teklif etmiş, bu teklifi oybirliği ile kabul edilmiştir.
8 Mart’ın DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ olarak anılması ise 1921 yılında Moskova’da gerçekleştirilen III. Enternasyonal Kadınlar Toplantısında kararlaştırılmıştır. Buna karşılık 1. ve 2. Dünya Savaşı yıllarında bazı ülkelerde 8 Mart anma gününün yasaklandığı bilinmektedir.
1960’lı yılların sonunda ABD’de gerçekleşen gösterilerin ardından, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 16.12.1977 tarihinde 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasını kabul etmiştir.
Yeni kadın hareketi olarak nitelendirilen gelişmeler ise 30-35 yılı geride bırakmış bulunmaktadır. Bu hareketin önceliği kadınların “Kimliği” ve “Bedeni” olmuştur. Kadın hareketleri sonucunda batılı ülkelerin çoğunda kocayı aile reisi ve kadına üstün konumda gören eski Medeni Kanunlar değiştirilmiş, aile içinde kadın ve erkek eşit konuma getirilmiştir.
25 KASIM, 1999 yılında, Birleşmiş Milletler tarafından ULUSLARARASI KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI MÜCADELE GÜNÜ ilan edilmiştir. 1930 yılında, Latin Amerika ülkesi Dominik Cumhuriyeti'nde devlet başkanı askeri bir darbe ile görevinden alınmış, Rafael Leonidas Trujilo devlet yönetimine el koymuş ve bir dikta yönetimi ile ülkeyi yönetmeye başlamıştır. Bir müddet sonra ülkede baş gösteren hoşnutsuzluk sonucu, insan hakları ve eşitlik istekleri gündeme getirilmeye başlanmıştır.
Trijilo rejimine karşı en etkin ve tirajik sonuçlanan karşı koyma, Kelebek Hareketi (Clandestina) ismi ile anılan üç kız kardeşin (MİRABAL kardeşler) oluşturduğu harekettir. Mirabal kardeşler demokrasi taleplerini dile getirmişler, gelir eşitsizliği ve insan hakları ihlalleri konusunda halkı bilgilendirmişlerdir. Bu girişimleri sonunda baskı ve şiddetle karşılaşmışlar, pek çok defa tutuklanmışlardır. Bu eylemlerinde eşlerinin de desteğini almışlar, eşleri de tutuklanmış, evlerinden uzakta bir tutuk evine nakledilmişlerdir. Mirabal kardeşler eşlerini ziyaretten dönerken yolları kesilmiş, tecavüz edilmiş ve hunharca öldürülmüşlerdir. Bu olaya kaza süsü verilmeye çalışılmışsa da halk kaza olmadığını fark etmiş, Mirabal kardeşlerin başlattığı hareket kelebek etkisi yaratarak halkın dikta rejimine karşı duruşuna yol açmış ve sonunda dikta rejimi sonlanmıştır.
1981 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde Güney Amerika kadın çalıştayı 25 Kasım gününü “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” ilan etmiştir.
1999 yılında da Birleşmiş Milletler 25 Kasım gününü “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” kabul etmiştir.
TÜRKİYE’DE KADIN HAKLARI MÜCADELESİ
Türkiye’de kadın hareketlerinin başlangıcı 19. yüzyıla kadar götürmektedir bizleri. Batı ile irtibatta olan Osmanlı kadınları 1870’li yıllardan itibaren söz söyleme, eğitim, çalışma, aile içinde saygın bir yer edinme, çok eşliliğin ortadan kaldırılması, tek taraflı bir erkek hakkı olan boşanmanın kısıtlanması gibi taleplerde bulunmuşlar ; kendi adlarına dergiler, broşürler yayımlamışlar, romanlar yazmışlar, erkeklerle polemiğe girmişler, dernekler kurmuşlardır.
Tanzimat Döneminde devlet yönetiminde reformlar yapılmışsa da kadın hakları konusunda kadınların ciddi eleştirilerine rağmen erkeklerin tutuculuğu sürmüştür. Ancak kadınlar yılmamışlar, mücadelelerini 20. yüzyılın başlarında arttırarak sürdürmüşlerdir. Jön Türk’ler döneminde üniversitede eğitim görme, devlet dairelerinde memur, fabrikalarda işçi olarak çalışma haklarını elde etmişlerdir.
1917 aile kararnamesi ile Müslüman kadınlar da çok eşliliği kısıtlayan, boşanma hakkını tanıyan yasalardan yararlanmışlar ve İslam dünyasında bir ilki gerçekleştirmişlerdir. 1919 yılından itibaren oy hakkı talep etmeye başlamışlardır.
Dünya kadın hakları günü !!! tüm dünyada kadınlarının daha insanca yaşama isteğini dile getirdikleri bir mücadele ve dayanışma günüdür !!!
Ülkemizde de 5 Aralık 1934 kadın hakları bakımından çok önemli bir gündür. Bu tarihte Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden biri gerçekleşmiştir. Kadınlar milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olmuşlardır. Bu hakkın tanınması ile 18 kadın, milletvekili seçilerek TBMM’de göreve başlamıştır. Böylelikle kadınlar mecliste %4,5 oranında temsil edilmişlerdir. Bu temsil oranı ile Türkiye dünya ülkeleri arasında 2. sırada yer almıştır. Bugün ise ilk 100 içinde bile değildir.
1975 ve sonrasında 8 Mart daha etkin kutlanan bir gün olmuştur. 1975, “Türkiye 1975 Kadın Yılı” kongresinin yapıldığı yıldır. Aynı yıl "İlerici Kadınlar Derneği" kurulmuştur. Bu derneğin kurucusu kadınlar, batıda 1970’li yıllarda başlayan kadın hareketlerinden fazlasıyla etkilenmişlerdir.
Türkiye’de kadınlar 1980 yılı itibariyle kadın bedeni üzerindeki her türlü baskı ve şiddete giderek daha da yoğunlaşan bir şekilde karşı koymaya başlamışlardır. Aile içi şiddet, tecavüz, cinsel taciz ve namus cinayetleri, bekaret kontrolü gibi kadınları aşağılayıcı eylemlere odaklanmışlar; bu konularda çeşitli kampanyalar düzenlemişlerdir. İlklerden olan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti vermiş, ilk kadın sığınağını açmıştır.12 Eylül 1980 tarihinden itibaren getirilen yasak nedeni ile 4 yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlanamamıştır.
1987, Türkiye'de kadınların dayağa karşı ilk kez sokağa çıktıkları yıldır. O tarihten bu yana kadınların pek çok kazanımları olmuştur. 1987 yılından bu yana önemli yasal düzenlemeler bu mücadelelerin sonucudur. (Aşağıda ayrı bir paragrafta yasal kazanımların neler olduğuna yer verilecektir.)
Kadınlar 1989 yılında feminist manifesto’yu yayımlayarak ataerkil düzenin ve dolayısıyla erkeklerin; kadınların bedeni, kimliği ve emeği üzerinde kurduğu egemenliğe karşı bir mücadele başlatmışlardır.
TÜRKİYE'NİN TARAF OLDUĞU ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER
1 - TÜRKİYE KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYIRIMCILIĞIN ÖNLENMESİ ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİNİ (CEDAW) 1985 YILINDA İMZALAMIŞTIR.
Bu sözleşmeye taraf olan ülkelerin, sözleşmenin maddelerinden önce uzun bir ön kabulleri vardır. Çok önemli bulduğum bir kaçına yer vermek isterim:
“Kadınlara karşı ayırımcılığın, hak eşitliği ve insan şeref ve haysiyetine saygı ilkelerini ihlal ettiğini, kadınların erkeklerle eşit olarak ülkelerinin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatlarına katılmalarını engellediğini, toplumun ve ailenin refahının artmasına engel teşkil ettiğini ve kadınların ülkeleri ve insanlık hizmetinde kullanabilecekleri olanakları geliştirmelerini zorlaştıracağını kaydederek”
“Bir ülkenin tam ve eksiksiz kalkınmasının, dünyada refahın ve barışın elde edilmesinin, kadınların erkeklerle eşit şartlarda, her alanda azami katkılarının gereğine inanarak: Kadınların ailenin refahına ve toplumun kalkınmasına yaptıkları büyük katkıların henüz tam olarak anlaşılamadığının, anneliğin sosyal önemi ve ana ve babanın aile içinde ve çocukların büyütülmesindeki rollerini göz önünde bulundurarak ve kadınların neslin üremesindeki önemli rolünün aile içinde ayırıma neden olmaması gerektiğinin, nitekim çocukların yetiştirilmesinde kadın ve erkek ile toplumun tamamının sorumluluğu paylaşmaları gerektiğinin bilincinde olarak…”
"Kadınlara karşı her türlü ayırımcılığın önlenmesi uluslararası sözleşmesi’nde yer alan ilkeleri uygulamaya ve bu amaçla bu tür ayırımcılığın her şekli ve oluşumunun ortadan kaldırılması için gerekli önlemleri almaya kararlı olarak” aşağıdaki hususlarda anlaşmışlardır…………(30 madde)
2 - TÜRKİYE 2011 YILINDA KADINA YÖNELİK ŞİDDET VE EV İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ VE BUNLARLA MÜCADELEYE İLİŞKİN AVRUPA KONSEYİ SÖZLEŞMESİ “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ”Nİ İMZALAMIŞTIR.
Sözleşme 10 taraf devletin imzalamasının ardından 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme İstanbul'da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi olarak anılmaktadır. Bu sözleşme devletin, kadına karşı şiddeti ve hane içi şiddeti ortadan kaldırmak için kurumlar, kolluk kuvvetleri ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği içinde olduğu bir çalışma şekli öngörmektedir. İstanbul sözleşmesinin etkin bir metin olarak uygulanabilmesi için bir de (GREVIO) adı altında bir denetim mekanizması mevcuttur. GREVIO’nun görevi taraf devletlerin, kadın politikalarının İstanbul Sözleşmesi'ne uyumlu olup olmadığını denetlemektir. (*)
İstanbul Sözleşmesi'nin 3. maddesi kadına karşı şiddeti ve kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti tanımlar:
KADINA KARŞI ŞİDDET: Kamusal ve özel alanda meydana gelebilecek bir insan hakkı ihlali ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi
KADINLARA KARŞI TOPLUMSAL CİNSİYETE DAYALI ŞİDDET: Bir kadına kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet
Sözleşmenin 4. maddesinde şiddete karşı mücadele için öngörülenler ise:
- Kadına karşı şiddeti önlemek,
- Şiddet gerçekleşirse kadını korumak ve destek imkânları sunmak,
- Şiddetin failleri hakkında etkin soruşturma yürütmek,
- Şiddeti ortadan kaldırmak için bütüncül politikalar üretmek...
İstanbul sözleşmesinde hüküm altına alınanlar, İstanbul Sözleşmesini imzalayan her bir Devletin temel yükümlülükleri olduğu gibi, tabiatıyla imzacılardan biri bulunan Türkiye’nin de yükümlülüğüdür.
İmzacı devletlerin bir başka yükümlülüğüne de sözleşmenin 11. maddesinde yer verilmiştir:
" Bu sözleşme kapsamında kalan her türlü şiddet olayı ile ilgili istatistiksel veriyi düzenli aralıklarla toplamak ; şiddet olayının kökünde yatan nedenleri ve bunların etkilerini, sözleşmenin uygulanması için alınan tedbirlerin etkililiğini incelemek üzere bu olaylarla ilgili yapılan araştırmaları desteklemek."
Devlet, bu konudaki görevlerini, taahhütlerini yerine getirirken üniversitelerden de yararlanmalıdır kanaatindeyim.
Türkiye'nin taraf olduğu Uluslararası Sözleşmelerden bahsederken, 2004 yılında TC Anayasasının 10. ve 90. maddelerinde yapılan değişiklikten söz etmeden geçemeyeceğim: Yapılan ve kesinleşen değişiklik, "KANUN ÖNÜNDE EŞİTLİK - TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERE İLİŞKİN MİLLETLERARASI ANLAŞMALARIN YASALARDAN ÜSTÜN OLACAĞI - USULÜNE GÖRE YÜRÜRLÜĞE KONULMUŞ TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERE İLİŞKİN MİLLETLERARASI ANLAŞMALARLA ULUSAL KANUNLARIN AYNI KONUDA FARKLI HÜKÜMLER İÇERMESİ DURUMUNDA ÇIKABİLECEK İHTİLAFLARDA MİLLETLERARASI ANLAŞMA HÜKÜMLERİNE İTİBAR EDİLECEĞİNE" dairdir.
TÜRKİYEDE KADINLARIN YASAL KAZANIMLARI
1 - MEDENİ KANUN
2002 yılından itibaren yürürlüğe giren medeni kanun, kadın hareketinin en somut başarısı oldu,
- 1990 yılında kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Türk Medeni Kanunu'nun 159. maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi,
- Mağdurun hayat kadını olması halinde tecavüz cezasının indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu'nun 438. maddesi TBMM tarafından yürürlükten kaldırıldı,
- "Aile reisi kocadır" hükmü değiştirilerek, "evlilik birliğini eşler beraber yönetirler" hükmü getirildi,
- Eski Medeni Kanunda, bazı haller dışında evlilik birliğini koca temsil eder hükmü yer almışken, yeni Medeni Kanunda evlilik birliğinin temsili eşlerin her ikisine verildi.
- Evin seçimi sadece kocaya aitken, birlikte seçim esası getirildi,
- Kadına kızlık soyadını kocasının soyadının önünde kullanma hakkı tanındı,
- Çocukların velayetinde anlaşmazlık halinde kocanın oy hakkının üstünlüğü kaldırılıp, velayetin birlikte kullanımı esası getirildi,
- Eşlerden birinin meslek seçiminde diğerinin onayına ihtiyacı kalmadı.
- Eski Kanunda mal ayrılığı rejimi esasken, yeni yasada edinilmiş mallara katılma rejimi kabul edilmiştir; Her eşin kendi adına kayıtlı mallara sahip olma esasına dayanan mal ayrılığı rejimi yerine getirilen yeni mal rejimine göre evlilik birliğinin kurulmasından sonra her eşin, karşılığını vererek elde ettiği mal varlığı değerlerini (edinilmiş mallar) evliliğin sona ermesi ile eşlerin eşit olarak paylaşacağı ve kişisel mallar ile miras yolu ile intikal eden malların ise paylaşıma dâhil edilmeyeceği kabul edilmiştir.
- Eşler, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıklarıyla katılacaklardır,
- Evlenme yaşı kadın ve erkek için eşitlenerek yükseltilmiş, 17 yaşı doldurmuş olma şartı getirilmiştir. Ancak hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş erkek veya kadına evlenme izni verebilir,
- Boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında, nafaka alacaklısının yerleşim mahkemesi yetkili kılınmıştır, (**)
- Tarafların talepleri ile boşanma davalarının gizli celse yapılması da yeni kanunda yer almıştır,
- Sağ kalan eşe, ölen eşine ait olan, birlikte yaşadıkları konut üzerinde, kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa ya da oturma hakkının tanınmasını istemek hakkı yeni kanunla verilmiştir,
- Mirasın paylaşımında haklı sebeplerin varlığı halinde sağ kalan eşin veya miras bırakanın diğer yasal mirasçılarının birinin istemi üzerine mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınması imkânı da mevcuttur,
- Aile konutu ile ilgili olarak da bir düzenleme yapılmış; eşlerden birinin diğerinin açık rızası olmadan aile konutu üzerindeki tasarruflarına sınırlandırma getirilmiş; aile konutu kiralık bile olsa diğer eşin rızası olmadan kira akdinin feshedilemeyeceği kabul edilmiştir.
2 - MEDENİ KANUN DIŞINDA SAİR KANUNLARDA YAPILAN DÜZENLEMELER
- Doğum izinlerinin artırılmasına ilişkin düzenlemeler yapan “Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun”, “Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun”, cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet konusunda çağdaş düzenlemeler içeren, kadına karşı işlenen suçlarda daha ağır yaptırımlar getiren “Yeni Türk Ceza Kanunu” , personel alımlarında cinsiyet ayrımcılığı yapılmamasına ilişkin “Personel Temininde Eşitlik İlkesine Uygun Hareket Edilmesi” başlıklı 2004/7 sayılı Başbakanlık Genelgesi, “Gebe ve Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik”, “Kadın İşçilerin Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmelik” Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
- 12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirilen referandumdan sonra, Anayasa’nın bazı hükümlerinde değişiklik yapılmıştır. Yapılan bu değişikliklerden bazıları kadın ve çocuklara yöneliktir. Anılan yasal düzenlemeler ile çocuklara yönelik her türlü istismarın önlenmesi için yaptırımlar içeren değişiklik kabul edilmiş ve evrensel hukuk normlarına göre çocukların haklarının korunması sağlanmıştır. Yapılan değişiklikle; “…Her çocuk, yeterli himaye ve bakımdan yararlanma, yararına açıkça aykırı olmadıkça ana ve babası ile kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara karşı, çocukları koruyucu tedbirler alır” hükmü getirilmiştir. Aynı referandum doğrultusunda kadınlara, çocuklara, yaşlı, dul ve yetimlere gazi ve malullere kısaca korunma ihtiyacı olanlara, “pozitif ayrımcılık ilkesi” benimsenmiştir. Böylece hiçbir güvencesi olmayan kesimlerin, gerek sosyal ve gerekse bireysel hak ve özgürlükleri, anayasal teminat altına alınmıştır.
3 - 6284 SAYILI AİLENİN KORUNMASINA VE KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN VE BU KANUNUN UYGULANMASINA DAİR YÖNETMELİK
Bu kanun, İstanbul Sözleşmesinin iç hukuka uygunluğunun sağlanması için 2012 yılında yürürlüğe girmiştir.
Yazımın bu bölümünde yasadaki şiddet tanımlarına yer verdikten sonra, yasada yer alan maddeleri yazmak yerine, şiddete uğrayan kadınlar için yaşamsal önem arz eden pratiğe yönelik bilgileri aktarmak istiyorum.
ŞİDDET TANIMI:
- Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel her türlü tutum ve davranış ŞİDDETTİR.
- Toplumsal, kamusal baskı ve özgürlüğün engellenmesi bir şiddettir.
- Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan ve kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile şiddet içeren her türlü tutum ve davranış, kadına yönelik şiddettir.
- Aile veya hanede aile bireyleri arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet ev içi şiddettir.
- Kadını, kesici veya vurucu aletlerle yaralamak, yakıcı maddelerle bedenine zarar vermek, sağlıksız koşullarda yaşamaya mecbur bırakmak vb. eylemler fiziksel şiddettir.
- Kıskançlık bahanesiyle kadını sürekli kontrol altında tutmak, odaya veya eve kilitlemek, yakınları ve arkadaşlarıyla görüştürmemek, nasıl giyineceğine, kimlerle görüşüp, nereye gideceğine kadın yerine karar vermek, kadını çocuklarına zarar vermekle veya öldürmekle tehdit etmek psikolojik şiddettir.
- Kadına para vermemek veya kısıtlı para vermek, kadının mallarını ve gelirlerini elinden almak, çalışmasına izin vermemek, istemediği işte zorla çalıştırmak, ailenin tasarrufları, gelir ve giderleri konusunda müşterek hareket etmemek ekonomik şiddettir.
- Taciz, sarkıntılık, evlilik içi tecavüz, kadını çocuk doğurmaya ya da doğurmamaya zorlamak cinsel şiddettir.
6284 SAYILI KANUNUN UYGULAMASI İLE İLGİLİ OLARAK BİLİNMESİ GEREKENLER
- Bu Kanundan yararlanmak için herhangi bir harç ve posta gideri ödenmez.
- Şiddet mağdurunun sosyal güvencesi olmaması durumunda Kanun kapsamındaki sağlık giderleri aile ve sosyal politikalar bakanlığı (ASPB) bütçesinden karşılanır.
- Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz, şiddete uğrayanın beyanı asıldır.
- Tedbir kararı alınabilmesi için ilgilinin talep etmesi gerekmektedir.
- Tedbir kararları en çabuk ve en kolay ulaşılabilecek yer hâkiminden, mülkî amirden ya da kolluk biriminden talep edilebilir.
- Tedbir kararı ilk defasında en çok altı ay için verilebilir.
- Şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin varlığı hâlinde herkes bu durumu resmi makam veya mercilere İhbar edebilir.
- İhbarı alan kamu görevlileri bu Kanun kapsamındaki görevlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
- Kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiler, görev alanlarına giren konularda işbirliği yapmak ve yardımda bulunmak ve alınan tedbir kararlarını derhal yerine getirmekle yükümlüdür.
- Tedbir kararları, Bakanlığın il ve ilçe müdürlükleri ile Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluğa en seri vasıtalarla bildirilir.
- Koruyucu tedbir kararlarında gizlilik ilkesi esastır.
- Tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesi, uygulanmasına engel teşkil etmez.
- Tedbir kararlarının uygulanmasının izlenmesinde hâkim kararı ile teknik araç ve yöntemler kullanılabilir.
ŞİDDET ÖNLEME VE İZLEME MERKEZLERİ (ŞÖNİM)
- Kanun kapsamında kurulan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerinde şiddet mağdurlarına psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal alanda rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilir.
- Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri 7 gün 24 saat esasıyla çalışır.
- Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri, şiddetin önlenmesi ve tedbir kararlarının izlenmesine yönelik, şiddet mağduru kişiler ile şiddet uygulayan/uygulama ihtimali bulunan kişilere yönelik hizmetler yürütür.
ŞİDDETE MARUZ KALANLARIN ACİLEN BAŞVURABİLECEKLERİ VE YARDIM İSTEYEBİLECEKLERİ MAKAMLAR
- Valilik-Kaymakamlık
- Kolluk Güçleri
- Adli Makamlar (Cumhuriyet Başsavcılığı ve Aile Mahkemeleri)
- Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlükleri
- Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri
- Sağlık Kuruluşları
- ALO 183 Aile, Kadın, Çocuk ve Özürlü Sosyal Hizmet Danışma Hattı
- ALO 155 Polis İmdat
- ALO 156 Jandarma İmdat
- ALO BARO kadın hakları merkezi 0.212.393 07 84
- Çağlayan Adliyesi 0.212.393 07 84
- Bakırköy Adliyesi 0.212.393 08 14
- Kartal Adliyesi 0.216.585 21 60
- Ümraniye Adliyesi 0.216.585 21 91
SONUÇ:
Kadınlar, 1800’lü yıllardan beri süregelmekte olan hak mücadelesinden vazgeçmemeli, bir mal, meta gibi görülemeyeceklerini, bağımsız bir birey olduklarını unutmamalı, her hangi bir şekilde şiddete uğradıklarında bunun kendileri bakımından utanılacak bir durum olmadığının bilinci ile uğradıkları şiddeti açıklamaktan ve gerekli mercilere başvurmaktan kaçınmamalıdırlar.
Yukarıda belirttiğim, Türkiye'nin kabul ve taahhüt ederek imzaladığı ve uymakla yükümlü olduğu Uluslararası Sözleşmeler ve bu sözleşmelere göre iç hukukta yapılan düzenlemelere rağmen istatistikî bilgilere göre 2018 yılında 440 kadın öldürülmüş, 387 çocuk cinsel istismara uğramıştır. Bu durum bize kadınlar ve çocuklar özelinde şiddetin önlenebilmesi için yasaların yetmediğini göstermektedir. Bunun için zihniyet değişikliğine ihtiyaç vardır. Şiddetin önlenmesinde, kadınların haklarını elde etmelerinde, devletin sorumluluğu büyüktür. Kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi için yapılacak mücadelede, devletin Uluslararası Sözleşmelerdeki taahhütlerine uymasının yanı sıra, 6284 Sayılı yasa ile ihdas edilmiş olan kurum ve kuruluşları güçlendirmesi, denetlemesi, politikalar üretmesi gerekir. Her şiddete ve tecavüze uğrayan kadın, her istismar edilen kız, erkek çocuğu, kim tarafından söylenmiş olmasına bakılmaksızın, her, kadını aşağılayan söylem, kamu vicdanını yaralamaktadır.
Kadına yönelik şiddet, insan onuruna yönelik bir suçtur ve insan hakları ihlalidir.
İnsan haklarının ve doğal olarak insan hakları dışında düşünülemeyecek kadın haklarının teminatı ise, laik, demokratik, hukuk devletidir.
(*) GREVIO 15.10.2018 tarihinde Türkiye hakkında 1. Değerlendirme Raporunda "Veri eksikliğinin, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesini uygulayışını değerlendirme kabiliyetini önemli ölçüde etkilediğini" belirtmektedir.
(**) Son zamanlarda kadınların aleyhine olarak yoksulluk nafakasına sınırlar koyulmaya, kaldırılmaya çalışılmaktadır. Ne yazık ki Yüksek Yargı Organında da bu türden girişimler desteklenmektedir. Hatta peşinen kanaat açıklaması da denebilir.