Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Ömür Ceylan ile Eğitim Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Alim Kaya tarafından, Prof. Dr. Hasan Şimşek’in de katkılarıyla “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Üzerine İstanbul Kültür Üniversitesi Değerlendirme Raporu” hazırlandı. Uzmanların karşı çıkmalarına rağmen MEB’in onayladığı yeni müfredatı konu alan raporda, “Muhafazakâr-idealist zihinler tarafından yine ‘muhafazakâr-idealist’ insan tipi hedeflenerek kaleme alındığı izlenimini yaratmaktadır.” ifadesi yer aldı. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin 2024 Eylül ayından itibaren uygulamaya geçilecek olmasının kaygı verici olduğu ve bu acelecilikten vazgeçilmesi gerektiği belirtilen raporda, “Yeni programın pilot denemesi yapılmadan yeni öğretim yılında birinci, beşinci ve dokuzuncu sınıflarda uygulanacak olması, neredeyse yaklaşık beş milyon öğrenciyi ilgilendiren büyük bir risktir.” ifadeleri kullanıldı. ŞEFFAF DEĞİL, KATILIM YOK Öncelikle mevcut programın bilimsel bir değerlendirmesinin ve ihtiyaç analizinin yapılması gerektiği vurgulanan raporda, “Yeni programda eğitimin ekonomik işlevine ilişkin de tespit, vurgu ya da hedef bulunmamaktadır. Tüm toplumları ve yaşam biçimlerini, ekonomileri, ticareti, sağlığı derinden etkileyen yapay zekâ ve onun yaratacağı toplum 5.0 gibi bir olgudan neredeyse hiç söz edilmemiştir. Program önerisi hazırlanırken öğretmen görüşlerinin alındığı ifade edilmekle birlikte hazırlık aşamasına katkı sağlayanlara dair somut bir bilgi paylaşılmamıştır. İçerik sadeleştirmesi amacıyla hareket edildiği belirtilen programda bazı konuların daha yoğun bir içeriğe kavuşması, hazırlık aşamasında görüşlerine başvurulan katılımcılarla ilgili soru işaretlerini de artırmaktadır. Nihayet herhangi bir pilot uygulama sınıfı/bölgesi/ süresi dahi öngörmeden girişilecek bu çapta bir değişiklik, barındırdığı risk unsurları geniş bir alanda sınırsızca etkili olacağı için dünyadaki benzer örneklerinde olduğu gibi büyük maliyetlerle sonuçlanma tehlikesini de beraberinde getirmektedir. Hazırlık süreci tüm toplum ile şeffaf bir şekilde paylaşılmamış, ilgili tüm akademisyenlerin, sendikaların ve STK’lerin gerekli katılımı sağlanmamıştır.” görüşlerine yer verildi. ACELECİLİKTEN VAZGEÇİLMELİ Modelin, açıkça belirtilmediği ve herhangi bir referans gösterilmediği için bilinen eğitim felsefesi teorilerinden hangisiyle ne oranda örtüştüğünün tespit edilemediği belirtilen raporun devamı şöyle: “İlk 14 sayfadaki içerik, dil, ontolojikepistemolojik-aksiyolojik duruşu içeren ‘programın felsefesi’ kısmında seçilen sözcükler, ‘muhafazakâridealist’ zihinler tarafından yine ‘muhafazakâr-idealist’ insan tipi hedeflenerek kaleme alındığı izlenimini yaratmaktadır. Modelin çıkış iddialarından biri ‘müfredat sadeleştirmesi’dir. Fakat önerilen modele göre bir ders düzeyinde düşünüldüğünde bile kazandırılması gereken 23 bilişsel becerinin 84 süreç bileşeni, 21 eğilim, 9 duygusal sosyal öğrenme becerisi, 9 okuryazarlık becerisi, 20 değer ve bunlara ilişkin eylemler, ayrıca alana özgü beceriler söz konusudur. Eğitim sistemimizin büyüklüğü, öğretmen sayımız ve yaklaşan yaz tatili, yalnız 1, 5 ve 9. sınıflar hesaba katıldığında bile öğretmenleri program için istenilen düzeyde hazırlayabilmeyi hemen hemen imkânsız kılmaktadır. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin 2024- 2025 öğretim yılında uygulamaya konma aceleciliğinden vazgeçilmesi, önümüzdeki yılın tüm paydaşlarca yeni programı enine boyuna tartışması, olgunlaştırması için kullanılması ve gerekli dönütler alındıktan sonra uygun düzeltmeler yapılarak uygulamaya geçilmesi yerinde ve isabetli olacaktır.” ARAPÇA-FARSÇA SÖZCÜKLER Programda Türkçenin kullanımına ve geliştirilmesine yapılan vurgunun yerinde olduğuna dikkat çekilerek, “Ancak metinde kullanılan dil ve sözcükler bu vurgu ile çelişmektedir. Metindeki tezahür, ruh, kâinat, hikmet, mesuliyet, kemale ermek, mefkûre, müreffeh, fıtri, nefis, mana, hakikat, kâmil insan, ilim vb. kimi inanç unsurlarını da çağrıştıran eski ve mistik, çoğu Farsça-Arapça kökenli sözcüklerin kullanılması bu çelişkiyi gösteren bazı örneklerdir.” denildi. ATATÜRK’E VURGU EKSİKLİĞİ VAR Atatürk ve Cumhuriyetin kurucu değerlerine dair vurgu eksikliği bulunduğu belirtilen raporda bu konudaki tespitler şöyle: “Bugünkü siyasal varlığımızı ve birliğimizi borçlu olduğumuz Atatürk ve Cumhuriyetimiz, milletimizin en önemli değerlerindendir. Bu değerlerimize bir vurgu bulunmamasının eğitsel ve bilimsel bir gerekçesi düşünülemez. Unutulmamalıdır ki siyasal varlık sebebini ve tarihini eğitim sistemi ile nesillerine aktaramayan bir toplum, varlığını ve birliğini sürdüremez. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan beklenen de Atatürk ve Cumhuriyet değerlerine güçlü bir şekilde sahip çıkması ve bu değerlerin çocuklarımıza kavratılmasının sağlanmasıdır.” |