Tekniğin diğer hastalıkların önlenmesi için de uygulanabileceğini düşünen Louis Pasteur, 1881’de şarbon için koyun, keçi ve ineklerde başarıyla kullanılan bir aşı geliştirilmesini sağladı. Daha sonra 1885’te kuduz hastalığını incelerken, kuduza neden olan virüsü tavşanlara enjekte edip, daha sonra omurilik sıvılarını izole ederek zayıflatılmış (virülansları azalmış) virüslerden kuduz aşısı üretti. Köpekleri hastalıktan başarıyla koruduktan sonra, Pasteur ilk insan hastasını tedavi etmeyi kabul etti, dokuz yaşındaki bir çocuk, vahşi köpekler tarafından çok şiddetli bir şekilde saldırıya uğramıştı, hiçbir şey yapılmazsa ölüme terk edilecekti. Pasteur, çocuğa kuduzla enfekte olmuş tavşanlardan elde ettiği günlük olarak giderek daha fazla virülan dozlarda aşı enjekte etti. Çocuk hiçbir zaman kuduz semptomu geliştirmedi ve iyileşti. Pasteur kuduz aşısının keşfiyle uluslararası bir kahraman oldu. Kuduz aşısının elde edilmesi ve hastalara uygulanmasına başlangıçta “Pasteur’un tedavisi” adı verilmişti. Pasteur, çiçek hastalığının tedavisini bulan, “vaccine (aşı)” sözcüğünü ilk kez kullanan 18. yüzyıl viroloji öncüsü Edward Jenner’in onuruna aşı (vaccine) ve aşılamak (vaccination) kavramlarını geliştirerek, aşıları “bağışıklığı artırmak ve bulaşıcı hastalığı önlemek için uygulanan canlı (genellikle zayıfl atılmış) veya inaktive edilmiş mikroorganizmalar (örneğin bakteri veya virüsler) veya bunların fraksiyonları” olarak tanımladı. Louis Pasteur’ün (1822-1895) çalışmaları virolojinin bilim haline gelmesini sağladı, tüm dünyada aşı araştırmalarını teşvik etti. Sonraki yıllarda, difteri (1888), veba (1897), tüberküloz (1927), sarı humma (1936), kızamık (1963), kabakulak (1963, 1967), kızamıkçık (1969), su çiçeği (1995) ve çocuklarda bağırsak iltihabına yol açan rotavirüs (1998). 20. yüzyılın özellikle ikinci yarısı, aşı arge çalışmaları bakımından çok etkin geçmiş, ölümcül çocuk hastalıklarının önlenmesi geçen yüzyılın en büyük başarı öykülerinden biri olmuştur. Laboratuarda virüs yetiştirme yöntemleri, çocuk felci için aşıların oluşturulması da dahil olmak üzere hızlı keşiflere ve yeniliklere yol açmıştır. Çağdaş literatürde aşılar zayıflatılmış (canlı) aşılar (çiçek, su çiçeği, rotavirüs, sarı humma), inaktive aşılar (kuduz, çocuk felci, hepatit A), inaktive edilmiş toksin aşılar (difteri, tetanoz), konjuge aşılar (Hepatit B, Zatürree, Grip, HİV) olarak gruplanan farklı yöntemlerle elde edilmektedir. Tüm aşıların amacı, bir antijene karşı vücutta bir bağışıklık tepkisi ortaya çıkarmaktır, böylece birey tekrar antijene maruz kaldığında, çok daha güçlü bir ikincil bağışıklık tepkisi gösterebilmektedir. Aşılama, gelişmiş dünyanın çoğunda bulaşıcı hastalıklardan kaynaklanan sakat kalma ve ölümü önemli ölçüde azaltmıştır. Örneğin çiçek aşısı Dr. Jenner tarafından keşfedilip, kitlesel olarak uygulanmasaydı, her yıl yaklaşık 5 milyon kişinin hayatını yitireceği, aşı sayesinde çiçek hastalığının son bulduğu 1979’dan günümüze 150 ila 200 milyon yaşamın kurtarıldığı hesaplanmaktadır. Prof. Dr. Nihal Sarıer İKÜ Rektör Yardımcısı |